Deniz Feneri e.V. davasında Alman mahkemesinin "delilsiz" yaptığı suçlama, akıllara Talat Paşa'nın Ermeni katiline verdiği "beraat" kararını getirdi.
'Ben kalim' diyene beraat kararı veren mahkeme
Şu sıralar, hükümeti ve Kanal 7’yi yıkmak, insanların dayanışma duygusunu yok etmek amacıyla bir yargı kararına sarılanlar var.
Ortaya, bir sanığın itiraflarından başka hiçbir delil koymadan belli isimler hedef tahtasına kondu. Aydın Doğan medyası ve hempası CHP, delil sunmayan mahkemenin karar duruşmasında ifade edilen sözleri kesin yargı gibi inanmamız için bastırıyor da bastırıyor.
Doğan medyasının “D” harfinin “Doğan"ı mı yoksa “Deutschland”ı mı ifade ettiğini zaman gösterecek.
Deniz Feneri e.V. davası beni 2-3 Haziran 1921’de görülen Soromon Tehleryan davasına götürdü. Tehleryan’ı bugün belki çok az kişi hatırlayacak ama “Alman dostluğu”nu algılamamız açısından bu dava çok hayati bir dava.
***
Soromon Tehleryan, İttihat Terakki’nin liderlerinden ve eski sadrazamlardan Talat Paşa’yı 15 Mart 1921’de Berlin’de öldürdü. Tehleryan, yakalandı ve Alman yargısına teslim edildi.
Bu duruşma, baştan sona bütün ayrıntıları ile incelenmesi gereken bir duruşma olarak dünya tarihine geçti.
Dosya hazırlandı ve duruşma 2 Haziran 1921’de Berlin 3. Eyalet Mahkemesi’nde başladı.
Sanık Soromon Tehleryan, duruşmanın başladığı andan itibaren cinayeti işlediğini gizlemedi. “Talat’ı ben öldürdüm” dedi. Ermeni katil, mahkeme salonunu bir film setine çevirdi. “Yaşadığını” söylediği bir senaryoyu anlatmaya başladı.
Mahme Başkanı Lehmberg, duruşmanın ilk anından itibaren cinayetin nasıl işlendiğini ortaya çıkarma ve karar verme yerine, katil Tehleryan’ın hayat hikayesinden başlamasını istedi. Kendisinin ve ailesinin yaşadığını iddia ettiği soykırımı anlatmasını ister.
Böylece, mahkeme bir katilin duruşması olmaktan çıkarılır ve dönemin Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşa’nın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yargılanmasına dönüştürülür.
Sanık avukatı Gormon, savunmasını “bir milyon Ermeni’nin öldürülmesi”nin karşılığı üzerine kurdu:
“Silahını kapıp aşağıya inen o değil, binlerce yıl, milyonlarca ölüydü. Taciz ve tecavüze uğramış bir halkın bayrağını, gururu çiğnenmiş ailesinin bayrağını taşıyan biriydi söz konusu olan…..”
“Biz af dilemiyoruz, biz ceza kanununun uygulanmasını istiyoruz…”
“’Sanık cinayet işlemiş midir?’ sorusu doğru değildir. Soru, ‘Sanık işlediği cinayetten dolayı suçlu mudur’ sorusudur.”
Savunma bittikten sonra mahkeme heyeti, ikinci günün sonunda karar için duruşmaya ara verdi ve karar açıklandı:
Başkan Lehmberg kararı açıkladı:
“Sanık beraat etmiştir. Mahkeme masrafları devlet bütçesinden karşılanacaktır.”
***
Katili değil, maktulü cezalandıran Alman adalet sistemi, geçtiğimiz günlerde bir karar verdi. Deniz Feneri e.V. davasında, suçlarını itiraf eden 3 kişiyi mahkum etti.
Boynunda “Tehleryan yaftası” bulunan mahkeme heyeti bir karar daha açıkladı. “Benim mahkum ettiklerim asıl suçlu değil. Asıl suçlular Türkiye’de” anlamında bir karar idi bu.
Karar öncesinde, komiser Böhm iddialarını gündeme getirdiğinde sanık avukatları, “bu iddialara ilişkin bir delilin var mı?” diye sorduğunda, “Hayır. İtirafçı sanık Firdevsi Ermiş’in söylediklerinin dışında elimde bir kanıt yok” dedi.
Mahkeme buna rağmen yukarıdaki kararı almakta tereddüt etmedi. Hakim Johann Müller, “delil olmadan” 4 ismi suçlu ilan etti.
Şimdi, birileri Hakim Müller’in sözleri ile 4 ismi kamuoyunda mahkum etmeye çalışıyor. “Ben katilim” diyen birini “beraat” ettiren Alman hukuk sistemi karşımızda iken, Müller’in delil olmadan suçlamış olmasını niçin yadırgıyorlar ki?